AA69 | Yaşamak Yaşamı Türetmektir
Albert Camus’nun “hayat karar vermek zorunda olmaktır” dediği gibi, aslında yaşlandıkça karar verecek, yol yürüyecek, tecrübe kazanacak bilince ulaşıyoruz. Yılları tüketerek hayatımızı türetiyoruz.
Biraz Destek İhtiyacı:
Dostlar, Aklımın Akışı bülteninin ana konusuna geçmeden önce, sizlerden ufak bir destek ihtiyacım var.
YouTube kanalımı açtım, hem abone değilseniz abone olursunuz, hem de videolarımı izleyip like ve yorum ile etkileşim verirsiniz.
Bu beni mutlu edecek.
Duvara karşı konuşma hissiyatından kurtarmış olacaksınız beni :)
Şuraya tıklayarak kanala ulaşabilirsiniz.
Biraz Sohbet:
Sevgili dostlar,
Malum, belli bir yaşa ulaştıktan itibaren, hatta hayat insan için yavaş yavaş anlamlı hale geldikten hemen sonra insan yaşlanmaya, yani yaşamını tüketmeye başlıyor.
Büyümek, kişi olgunlaştığında bitiyor, artık hayattan eksilmek başlıyor.
Zamanla hayatın yükü artıyor, kariyer, yatırım, aile, evlilik, çocuklar derken hem maddi, hem manevi masraflar üst üste ekleniyor.
Eskiden düşünecek bir iki konu varken, 10-15 konuya çıkıyorsun.
Eskiden yönetilecek birkaç sorumluluk varken, bir zaman sonra sorumluluk havuzunda yüzüyorsun.
Hayatın “derdi” parabolik bir şekilde yükseliyor.
Sonrasında sağlık problemleri baş gösteriyor.
Yaşlanıyorsun.
Nasıl geliyor kulağa? Biraz kötümser değil mi?
Halbuki, bunların tamamı, hayatın boşluğu değil. Tam tersi, bunların tamamı, hayatın boşluğunun doldurulması oluyor.
Albert Camus’nun “hayat karar vermek zorunda olmaktır” dediği gibi, aslında yaşlandıkça karar verecek, yol yürüyecek, tecrübe kazanacak bilince ulaşıyoruz.
Eksildiğimiz kadar biriktiriyoruz. Çünkü bizi eksilten yıllar, bize aynı zamanda “seçim şansları” veriyor. Her bir seçimin üzerimizde emeği oluyor. Hayatımızı şekillendiriyoruz.
Hayatımızı kendimizin, üstelik gençliğimizden çok daha aydın bir şekilde şekillendirebildiği evreye giriyoruz.
Bilinçli tercihlerimiz sonrası kayıplara daha az üzülüyor, kazançlara daha az sevinir hale geliyoruz. Çünkü kaybın da, kazancın da bizim olgunlaşma sürecimizin bir ödülü olduğunun farkına varıyoruz.
Olgunlaşmak biraz da yıpranmaktır diye düşünmeye başlıyoruz.
Artık bizi yıkabilecek hiçbir şeyin kalmadığını, her türlü zorlukla bir şekilde başa çıkabilecek kadar güçlendiğimizi hissediyoruz. Muktedir hale geliyoruz.
Dünyanın sonundan başka hiçbir şeyin dünyanın sonu olmadığının farkına varıyoruz.
Belki fiziken güçten düşüyoruz ama manevi olarak da derman buluyoruz.
Yaşam aslında tam olarak da bu.
Güçleniyoruz.
Yaşlandıkça, kaybetmek hayatın bir parçası haline geliyor ama kaybettiklerimiz sayesinde de kim olduğumuzu anlıyoruz.
—
Hayatımın çok uzun zamanı, yaşlanmaktan, yaş almaktan korktum. Halen de bu korkuyu tam olarak yenebilmiş değilim.
Hayatın tüm bu “yapılabilirliği”ni kaybetmek istemiyorum. Onlarca şey okunabilir, izlenebilir, dinlenebilir, öğrenebilir, tecrübe edilebilirken bu “ulaşılabilir kazanımlardan” uzaklaşmak bana korkutucu geliyor.
Ancak yavaş yavaş hayatın bu döneminin de bir hediye ve ödül olduğunu düşünmeye başlıyorum.
Bu belki çaresizlikten, ya da iyi geldiğinden dolayı bir “psikolojik tedavi” gibi, yani, gerçekliği yok, ancak sonuçta hayatın bu bölümü, senin bu bölümü nasıl algıladığından bağımsız olarak bir şekilde yaşanacak, en azından olması gerektiği gibi sakince ele alınmalı.
Oruç Aruoba bu konuda şöyle söylüyor:
Yaşamın inişleri, çıkışları olacak ama göreceksin ki yaşayacağın temel oluşum düşüş olacak. Yeteneklerinin daralması, yapabileceklerinin azalması, yaşama yürüyüşünün tık-nefes kalması, yaşam yolunun kısalması.
Yaşarken sürekli düştüğünü göreceksin, çeşitli yükseliklerden çeşitli derinliklere.
Yaşamın düşüşün olacak, yaşarken düşeceksin.
Ama bu demek değildir ki yaşamın boşunaydı. Hayır, boşuna değildi. Önce yükselip sonra düşerek, yaşamın bir hiç olmadı. Zaten bu yükseliklere çıkıp bu derinliklere düşmen, senin yaşamının getirdiği zorunluluktu. Sen, sen olarak ancak ve zorunlu olarak, o yüksekliklere çıkıp ancak ve zorunlu olarak o derinliklere düşebilen olacaktın. oldun da, oluyorsun da, olacaksın da.
Yaşamın zaten buydu, bu olacak, sen zaten busun ve bu olacaksın.
Selametle dostlar.
Mücadeleye devam.
Biraz Kitap:
Çavdar Tarlasında Çocuklar - J. D. Salinger
Uzun zamandır “okuyayım” dediğim ve tüm eleştirmenler ve edebiyat tarihçileri tarafından “bir Amerikan başyapıtı” olarak tanımlanan bu kitabı sonunda okudum.
Kitapla ilgili kafam ziyadesiyle karışık.
Çok fazla abartıldığını düşünüyorum. Hele kitabın yarısına kadar geldiğimde, “bu nedir ya” seviyesinde eleştirel bakıyordum.
Ancak sonrasında ana karakterin sorgulayıcı yalnızlığı, toplumsal eleştirisi, kimlik arayışı ve samimi anlatımı bir tık hoşuma gitti.
Türkçe çevirisinde “lanet olsun” veya “cehenneme git” gibi Amerikan kalıpları çok sık kullanıldığı için, bayağı “cheesy” bir Amerikan teen-slasher filmi izler gibi oluyorsun kitabı okurken ve sıkılıyorsun.
Ancak yine de kötü bitti diyemem.
Dönemine göre oldukça da sorgulayıcı, tabu yıkıcı, toplumu eleştirici bir kitapmış.
Yine de, ilk tercihim hiçbir zaman olmazdı.
Biraz Film/Video:
Gündüz Vassaf
Cehenmeme Övgü ile tanışıp çok sevdiğim Gündüz Vassaf’ın inzivaya çekildiği dönemlerinde yaptığı bir röportaj. Bu hafta bunu izledim. Sizlere de izlemeniz için bırakıyorum. Kendisini tanımıyorsanız veya tanıyor da hiç okumadıysanız, Cehenneme Övgü kitabını şiddetle öneririm.
Biraz Müzik:
Mourn - Sentenced
Ara ara dönüp baştan sona dinlediğim harika albüm Frozen’ın en mükemmel şarkılarından biri Mourn.
Sentenced’in erişmiş olduğu en derin yüksekliklerden biri.
Muhtemelen kendi türünün (death/gothic metal) en mükemmel solosunu henüz daha şarkının girişinde veriyor, sonuna kadar da dinletiyor.
Parça tamamen enstrümental, söz yok.
“Ben metal sevmiyorum” demeyin, mutlaka dinlemenizi öneririm, bam telinize basıyor şarkı.
Biraz Ben:
YouTube’a Başladım
Taa 2021’den beri, yaklaşık 4 yıldır herkesi YouTube’a çağırıp, “bugün başlıyoruz, yarın başlıyoruz” diye diye 16bin takipçi yapmışım kanalda.
İçerik? Sıfır :)
Herkesi topladım, ben yokum.
Eh sonunda geldim.
YouTube projemize başladık.
Tanıtım videosu aşağıda, bir de siz izleyin.
İçerik Üreticisi Arıyorum
Dostlar, Borsanın İzinden markası altında açacağım yeni Twitter hesapları için yazılı ve görsel içerikler üretecek İçerik Üreticisi arıyorum.
Adayların finansal piyasalarla, Türk ve yabancı borsalarla, ABD piyasalarıyla, kripto/forex marketleriyle ve FONLARLA ilgili olması en önemli önceliğim.
Finansal piyasalarda trading konusunda da tecrübesi/bilgisi olması ise ekstra bir avantaj.
Başvurmak isteyen veya başvurabilecek bir tanıdığı olan için iletişim: borsaninizinden(at)gmail(nokta)com
Örnek içerikleri görmek için: Borsanın İzinden Yurt Dışı Piyasalar hesabını ziyaret edebilirsiniz.
Evet, bu haftalık benden bu kadar.
Tüm destekleriniz için teşekkür ederim.
Her zamanki gibi, sizden iki şey isteyeceğim.
Bu bülteni bugün, şimdi, en az 3 farklı arkadaşınıza, aile üyenize, iş arkadaşınıza mail yoluyla iletebilir misiniz? Hem onlar yararlanır, hem de ben yeni aboneler kazanırım.
Yorumlarınız beni mutlu ediyor, üşenmezseniz fikirlerinizi aşağıdaki butona basarak benimle paylaşabilir misiniz?
Bir yazınız daha beni diğerlerine göre daha fazla etkilemişti ... muhtemelen benim ruh halimle ilgili ama bu da sersemletti beni... yumruk gibi kendime getirdi
Hayat, yol ayrımlarıyla dolu bir yolculuk ve her seçim, bir başka ihtimalin kapanması demek. Bazen hangi yolu seçersek seçelim, geride mutlaka bir şeyler kalacak. Ama önemli olan geride bıraktıklarımız değil, seçtiklerimizle ne inşa ettiğimiz.
Emeklerinize sağlık hocam. Yazılarında derin bir düşünce yapısı ve hayatı sorgulayan bir bakış açısı var. Yaşamın özüne dair yaptığı tespitler, sadece bilgi vermekle kalmayıp, aynı zamanda bir içsel yolculuğa da davet ediyor. Daha geniş kitlelere ulaşması dileğiyle!
Selamlar🙋🏼♂️